Mevlana’nın “Suskunluğum asaletimdendir. Her lafa verilecek bir cevabım var. Lakin bir lafa bakarım laf mı diye. Bir de söyleyene bakarım adam mı diye?” sözlerine atıfta bulunarak, dinlemeleri gerekenleri dinlemeyenlere hatta dikkate almaları gereken tenkitleri, bulundukları mevkii nedeni ile bertaraf etmeye çalışanlara kendilerinin Mevlana olmadıklarını, kaldı ki Mevlana'nın bu sözlerinin anlamını bir hatırlayalım istedim...
Mevlana suskunluğun asalet olduğunu ve nefsinin hırslarına kapılıp her söze yanıt vermediğini ifade etmek için söylemiş..
Yine her sözün düşünce içermediğini, düşünce içermeyen sözleri ise dikkate alarak karşılık vermek gerekmediğini anlatmaya çalışmış..
“Lafa bakarım laf mı diye?” demesi bunu anlatıyor..
Düşünce içermeyen, anlamı olmayan değersiz sözleri “laf” olarak kabul etmiyorum demiş Mevlana …
Ancak bu sözleri birilerini aşağılamak için değil, sadece boş laf edenlere cevap vermeyeceğini, kimseye yekten “sen boş laflar konuşuyorsun, sen adam değilsin” demeyecek kadar kibar olduğundan söylemiş...
Boş laf edenleri öyle algılıyor,
susarak asaletini koruyor ve cevap vermiyor..
Susma yoluyla asaletini koruyabilmek, cevap vermekten kaçınmak güncel yaşamda bu halde olmak, işte asıl sorun burada…
Ne yazık ki günümüzde insanların bilinç, algı ve taraflılık hallerini göz önünde bulundurduğumuzda, bir de OHAL halini dikkate alırsak Mevlana düzeyinde değil ama zorunlu susma halini dikkate almak gerekiyor...
Mevlana sözlerini atıfta bulunarak suskunluğu "özgüven ve öz denetim'de bir başarı" işareti görmek çok anlamlı olmasa gerek...
Birileri olumsuz eleştirilerde bulunduğu zaman ya hırslarımız harekete geçiyor ve üstünlük kompleksi ile cevap veriyoruz.
Ya da suskunluk suçluluk anlamına gelir toplum böyle değerlendirir düşüncesi ile cevap veriyoruz.
Oysa ki Mevlana "suskunluğun, asalet" olarak kabul gördüğü kendi zamanının anlayışı bir kültürü dile getiriyor.
Günümüz de suskunluğun "suçluluk" Mevlana zamanının suskunluk "asalettir" anlayışı ve algısı arasında uçurum var.
Hatta günümüz halkla ilişkiler uzmanlarının çoğu zaman "susarsak"unutulur ya da daha üst bir gündem oluşturma anlayışı ile susma sustukça sıra sana gelecek anlayışı arasında arafta kalanlar da yok değil.
Marifet daha iyi yapma çabası ise söylenenleri dikkate alma eğilimi yanında boş laflara boş laflarla cevap vermek ve seviyeyi aşağılara indirgemenin kimseye yararı olmaz.
Boş laflar edene, dedikodu üretene dikkate alıp cevap vermek ve boş laflarla uğraşmaktan vazgeçmemiz gerekir. Onun yerine olabildiğince proje ve düşünce üretmemiz ve uygulamaya geçmemiz gerekir.
Bunun için de “konuşabilme, dinleme, konuları birlikte değerlendirme becerisi göstermek, gerekiyor."
Demem o ki; toplum katmanlarına ulaşan etkin isimler, siyasetçiler bulundukları konum gereği ilkeler üzerinde samimi olarak ittifak gösterdiklerin de, ittifak tarafları kendi kitlelerine bu durumu aktardıklarında ancak sorunları çözmede yol kat edebilirler...
Zira kavga üzerine inşa edilmiş ortam, düşmanlıklara hizmet eder. Farklı bakış açılarını konuşturmamak veya onları daire dışına atmaya çalışan insanlarla da bir yere varılamaz...
Güç ve hakim olmak halini toplumun ihtiyacına cevap veren olmak adına dinlemek, her koşulda ben biliyorum dememek, hastalığı teşhis etmekten korkmamak gerekir.
Yanlışlar üzerine fetva vermekle bir yere varılamayacağı açıktır.
Dolayısıyla, akil insanlar kendi aralarında gerçekler üzerinde tartışabilmelidirler. Bu hususa öncülük etmek isteyenler; hiçbir düşünceyi ve düşünce sahibini dışlamadan bunu yapmalıdır.
Tepede ittifak aşağıda ihtilaf halinde zaten susmak ya da konuşmak kendine pek bir yer bulmuyor...