Selâm olsun, Siz sıcak kanlı Ak Deniz okurlarına. Hatırını kıramayacağım, Bülent kardeşimin emri üzerine, bundan sonra, her Pazartesi, Sizlerle BİR AVUÇ DELİ SAÇMASI’NI paylaşmaya çalışacağım. “-Namı delidir. Ne yapsa yeridir.” deseler de; Siz Onlara bakmayın. Bir kusur edersek, bir sürç-ü lisanımız olur ise; şimdiden af edin. Esasen böyle bir acı ve yazı ile Sizlerin karşısına çıkmak istemezdim. Ancak ne çare ki; kader bu. Bu günü buluşmak için emir buyurmuş olmalı ki; Dört aydır savsaklanan kalem, şimdi geldi dile. Başladık yazmaya. Hepinize muhabbetlerimle...
Tam rahat bir nefes alacağız derken, Soma’da maden felâketi oldu. Bu felâket, ilk bakışta ciddi bir felâket görünümünde olmasına rağmen, yapbozun parçaları birleştikçe ya da tam tersine, bir türlü birleştirilemedikçe, benim kanaatim zorlanmaya başladı. Belki duamı tuhaf bulacaksınız ama, İnşâallah bu felâket, sadece bir ihmâl ya da kaza sonucudur. Bana sanki bir kaza değilmiş, ortada çok ustaca tertiplenmiş, bir kasıt varmış gibi geliyor!. İnşâallah bu konuda yanılırım. Yanılırsam da çok sevinirim. Şayet durum düşündüğüm gibiyse; gerçekten siyaset mes’elesi, ülkemizde çok derin, hiç şaka kaldırmaz ve çok vahim bir raddede demektir. Bu konu üzerinde, başka bir spekülâsyon da yapacak değilim. Bu kadarı bile yeterli, hattā fazladır. Beni böyle düşünmeye iten, tabiî ciddi sebepler de mevcuttur. En önemli sebep de, madeni bilenlerin, sahip ve yöneticilerinin, bu elim olay karşısında dahî, el ile tutulur bir ihtimâl üretememeleridir. Cenb-ı Hakk milletimize, başka felâketler de vermesin İnşâallah... Ancak, bir konuda müsterihim ki; Dört ayrı koldan, Otuz savcıya yakın bir ekiple tahkikat yürütülmeye başlamıştır. Ve mutlaka sebep, ortaya çıkacaktır.
Tabiî Türkiye’de çok ciddi bir kesimin yüreği, bir anda Soma’da atmaya başladı. İşini gücünü bırakan iş adamları, talebeler, imkânı olanlar, oraya yardıma koştu. Ālîcenab1 Türk milletinin gerçek kesitini, Van depreminde olduğu gibi, yine burada da gördük. Hadisenin ilk başından başlayarak, her anında devlet, olması gerektiği gibi, ciddi bir teşekkül hâlinde, tam takım Soma’daydı. Üç bakan, Otuz vekil, BinÜçYüz personel, BeşYüzDoksan kişilik kurtarma ekibi, ElliSekiz ambulans, Dört Helikopter-ambulans, İki Uçak-ambulans, itfaiye vbg. İkiYüzElli araç her an devredeydi. AFAT çok ciddi imkânları ile iş başındaydı. Kısacası fazlası olan ama eksiği bulunmayan, bir servis anlayışı içinde, neredeyse her şey, en üst seviyede yapılmaktaydı. Bu kriz durumunu büyük bir dirayetle beş gün hiç yatmadan yöneten bakan Taner Yıldıza bütün bir millet, şahsım adına teşekkür ediyor. Bu teşekkürde -1 olanı aslā kasıt etmiyorum. Ve ihtiyaç duyulduğu seneler müddetince de, devletin oradan elini çekmeyeceği ve her lâzım geleni yapacağı, gayet kesin olarak inanıyorum. Çünkü aynı devlet, Van’dan hālâ elini çekmiş değildir. Devlet dediğin de, işte tam böyle ve halkının emrinde olan bir mekanizmadır. Önceden alışık olduğumuz, hantal ve buyurgan yapı, demokratik bir devlet yapısı aslā değildir. Hattā devlet de değildir.
Bunun yanında, çok ciddi başka bir kesimin de yüreği, kendi menfaatleri muvacehesinde çarpmaya devam etti. Ve provokasyon 30.Mart.2014 tarihinde, şeklen bittiği yerden, yine hortladı. Facia haberi, ajanslara düştüğü andan bilitibar, ālicünüb2 büyük bir medya kesimine gün doğdu. Ölüm üzerinden dönüm noktasını, siyaset adına sağlamak için, kolları sıvadılar. Yalanlar, dolanlar, nifaklar, sosyâl medyayı baştan sona, yine sardı. Provokasyon tabiî kaçınılmazdı. Afganistanlı bir çocuk fotografı üzerinden, OnBeş yaş spekülasyonu, Üç sene önce Van’da bir markette otururken çekilmiş olan, Başbakanın fotografı için, markete sığındı palavrası, Başbakanın bu madenin sahibi olduğu manşeti, yine Başbakanın vatandaşa tokat attığı kuyruklu yalanı, Başbakanın anasının mezarı talan edilsin emri, bu acıların üzerine tuz basarcasına, insan görünümlü nasnilerin3 kan içen vampirler olduğunu açıklarcasına, sosyâl medyada uçuşmaya başladı. Bu arada, maden işçilerinin fevkalâde kayda değer mahiyette, sergilediği, bir protesto gösterisi de oldu. Uğur Dündar maden alanında konuşma yaparken, sözü kesilip kovuldu. Bu durum: Göbeğini kaşıyan bidon kafalı bodur adamın, bazı TV kanallarında, halka enjekte edilmek istenen fikirleri yemediğini, yutmadığını, o safsataların sadece endişeli modernlerin, akıl seviyesi için, geçerli olduğunun kanıtıydı. Bu kanıtın tuzu biberi de Yılmaz Özdil’in “Ölmeye müstahaktırlar” sözleri, tersyüz edilmiş insanlık madalyası gibi oturdu. Halka, halkı hakir gören bazı benzetmelerle tepeden bakan, safsata salatası yazar bozuntularının, endişeli modernler için de, bu olaydan sonra, artık bir benzetme yapması gerekmez mi Sizce? Bence fazlası ile gerekir. Hatta geç dahî kalınmıştır. Çünkü hem haberi yapanların, hem de habere muhatap olanların, zekâ ve akıl seviyeleri, artık açıkça ortadadır. Bu gerçeği görmek, bu satırları anlamak için de, ayrı bir akıl seviyesine ihtiyaç vardır. Ancak, asıl o aşağılık aklın, bu mütevazı insan aklına tırmanma olasılığı, hiç yoktur. Hiç de olmayacaktır. Çünkü zalimler ile hainler, hiç akıllanmazlar. İstanbul: 18.05.2014
Haydar Volkan
www.haydarvolkan.com
[email protected]
Ālîcenab1 = Yüksek anlamda yardım iyilik sever
ālicünüb2 = Yüksek anlamda gusül abdestsiz, abdest tutmayan
nasni(lerin)3 = İnsanın tersten okunuşu tersyüz edilmiş insan
GÜNCEL
26 Mayıs 2014 - 15:54
Bir Avuç Deli Saçması Başlıyor
Selâm olsun, Siz sıcak kanlı Ak Deniz okurlarına. Hatırını kıramayacağım, Bülent kardeşimin emri üzerine, bundan sonra, her Pazartesi, Sizlerle BİR AVUÇ DELİ SAÇMASI’NI paylaşmaya çalışacağım.
GÜNCEL
26 Mayıs 2014 - 15:54