Salı Sohbeti’nin bu haftaki konuğu Kırkpınar Başpehlivanı İsmail Balaban oldu. Başpehlivan İsmail Balaban ile güreşe başlama hikayesini ve hedeflerini konuştuk.
Güreş merakınız nereden çıktı?
Ailede güreşle ilgilenen aslında yok. Profesyonel anlamda daha önce güreşmiş birisi yok. Amcalarım, babam köyde, mahallede gençlerle güreşirlermiş, severlermiş güreşi. Biz de, ikizimle birlikte küçüklükten beri güreşirdik. Tabi bu anlamda ikizimin olması da bir avantaj. Mahalledeki çocuklarla güreşirdik. Zaten köy yerinde gençler, çocuklar hep güreştirildi. Güreşçi olacağımız aklımın ucundan geçmezdi. Köy şartlarında tarla, bağ, bahçe işlerinde çalışıyorduk. Daha sonra 18 yaşında güreşe başladık. Biraz geç başladık yani. Köyümüzde tarla da çalıştığımız için, biraz daha daşanıklı ve güçlüydük. Bu yüzden ‘güreşçi olsun siz’ diyenler oluyordu. Öyle heves ettik ve Lisans çıkardık, turnuvaya katıldık. Sonra Akçay’da güreşmiş olan Bekir Meriç ustamız vardı. İlk o elimizden tuttu ve 2005 yılında ikinci güreşimize gittik. O güreşte ikizimle birlikte final yaptık. İlk o zaman dikkat çektik. Hatta insanlar ‘Bu sarılar kim?, nereden çıktı?’ diye birbirlerine soruyorlardı. O zamanlar çok fazla teknik yoktu, bilmiyorduk. Sadece tamamen bağda, bahçede çalışmış olmanın verdiği dayanıklılık kapasitesi vardı. Daha sonra Akçaylı Ziya Atalan ustamız vardı. Kendisi Antalya’da yaşıyordu. Daha önce Avrupa ve dünyada dereceleri olan bir güreşçiydi. Köy şartlarında olmaz, ben sizi Antalya’ya götüreyim dedi. Tabi bizim maddi durumumuz çok fazla yoktu. Sonuçta çiftçilikle geçinen bir aileyiz. Tamam dedik ve köyden şehre geldik. Güreş dışında köyden çıkmamız için başka bir seçeneğimiz de yoktu. Maddi imkansızlıklar yüzünden liseye gidememiştik. 2006 yılı Şubat ayında Antalya’ya geldik. Düzenli olarak antrenmanlara başladık. Hafta sonları köye gidip çalışıyorduk. Elma zamanında kasa çekiyorduk, elma arabası yüklüyorduk, elma budamasına gidiyorduk. O dönemde ne iş varsa onu yapıyorduk. Hafta sonları çalışıyorduk, hafta içi ise şehre gelip, antrenmanımızı yapıyorduk. Tabi kolay olmuyordu hafta sonu köyde çalışıp, hafta içi burada antrenman yapmak. Ama imkan yoktu. Sezon başladığında, güzel dereceler elde etmeye başladık. 2006 sezon sonu geldi. Kasım ayında biz Ziya Hoca’yı trafik kazasında kaybettik. O zaman köydeydik. Antrenman sezonu başlamamıştı. Kaza haberi ile adeta şoka girmiştik. Hatta bize kim sahip çıkacak diye de düşünmüştük. Sonuçta Antalya’ya bizi getiren Ziya Atalan’dı. Ziya Hoca’nın oğlu Ufuk Atalan vardı. O da üniversite son sınıfta okuyordu. O da bize yola birlikte devam edeceğiz dedi. Hasan Aydın ustamız da vardı, Elmalılı. O da birlikte çalışacağız dedi. Derken biz 2006 Kasım ayından sonra Ufuk Atalan ve Hasan Aydın’la bu yola çıktık. O zamanlar yanımızda ekip anlamında çok fazla kişi de bulunmuyordu. Kendi yağımızda kavrulmaya çalışıyorduk. Elma zamanında köyde birkaç ay çalışıp para kazanıyorduk, kışın ise şehirde kazandığımızı harcıyorduk. Hafta sonları yine köye gidip para kazanıyorduk. Hafta içi gelip antrenman yapıyorduk. Tabi güzel dereceler elde etmeye başladık. Bizim için tek çıkış yolu güreşmekti. Bir yandan da açık öğretim lisesine yazıldık, eğitimize devam etmek için. 2008 yılında Konyaaltı Belediye Başkanı Muhittin Böcek ile tanıştık. O bize sahip çıktı. Ondan sonra 2008 yılından sonra yavaş yavaş çıkış yapmaya başladık. 2009 yılında da küçük, orta, büyükte Kırkpınar’da birinci oldum. Orası bizim için dönüm noktası oldu. Biraz daha profesyonelleşiyordum çünkü. 2009 yılı dönüm noktamız oldu. Ondan sonra çıkışlar yaparak 2012 yılında baş altında üçüncü oldum. Kırkpınar’dan 20 gün önce apandisit ameliyatı olmuştum ona rağmen üçüncü oldum.
SİZDEN GÜREŞÇİ OLMAZ DEDİLER
2013 yılında başpehlivanlığa çıktım. Güreşe yaşça geç başlamış olmamız ve fiziğimizin diğer güreşçilere göre daha küçük olmasından dolayı ‘Sizden güreşçi olmaz, köyünüze dönün, işinize bakın’ diyen çok oldu. Hatta ‘bu işten size ekmek çıkmaz’ dediler. Biz bu yola baş koymuştuk. Köye de geri dönmek istemiyorduk, çünkü köyde işte yapamadılar denmesinden korkuyorduk. Bizim için tek çıkış noktası güreşti. Onun için rakiplerimizden hep daha fazla çalıştık, daha fazla azmettik, hırs yaptık. İsmail başa çıkmaz dediler başpehlivanlığa yükseldim. İsmail başa çıktı şimdi kimi yenecek, sıradan bir güreşçi olur dediler. Sonra iyi rakipleri yenmeye başladım. Kırkpınar’da final yaptım. Sonra İsmail tesadüfen final yaptı dediler. Ama tesadüf bir şey yok. En favori gösterilen, kemer takmış başpehlivanları yendim. Şaban Yılmaz, Recep Kara gibi marka olmuş isimler yenerek finale geldim. Ama buna rağmen insanlar, İsmail tesadüf geldi, seneye kürsüye çıkamaz dediler. Ama biz kendimize hep inanıyorduk. Edirne’ye giderken kürsünün bir basamağında olacağız dedik.
HIRSIMDAN AĞLADIM
İlk senede çeyrek ya da yarı final görmüş olsak bizim için iyi bir sonuç olacaktı. İyi hazırlandık ve iyi rakipleri yenerek finale kaldık. Kemer bize nasip oldu ve birinci olduk. Bir yıl sonra tekrar çıktık. İlk turdan itibaren çok zorlu rakipler düştü bana. Finale kaldım. Finale kaldığımda da ayakta duracak halim yoktu. Kispeti zor giyip çayıra çıktım. Tabi finalde kaybettim. Ben hüngür hüngür ağlamıştım hırsımda. Çünkü bir yıl önce yendiğim kişiye orada finalde kaybettim. Hayalim de hep Saray Er Meydanı’nda kemer takmaktı. O kadar finale kadar gelmişsin ve finalde kaybediyorsun. Zor bir durum. Kendimiz tutamamış ağlamıştım. 2015’de çok güzel sezona başlamıştık ama Şubat ayında belimden sakatlandım. Lokal ameliyat oldum. O da o seneyi biraz etkiledi tabi. Onda da yarı finalde yenildim. 2016’da 3. Turda biraz haksızlığa uğradım. Bunu da tüm Türkiye gördü zaten. Olmayan bir pozisyonda yeniş verdiler. Kimseye dinletemedik. Yine biz pes etmedik. Bunlar beni yıldırmadı. 2016’da Kırkpınar’dan sonraki sezon bizim için kötü geçti. Moral olarak düştüm. O sezonu kapatmak istiyordum. Elimden geldiğince güreşlere çıkıyordum ama çok istekli çıkmıyordum. 2016 sezonu bitti Kasım ayında biz 2017 sezonu için antrenmanlara başladık. Antrenmanlara başladığımızda kendimize hedef koyduk. 2016 bizim için kötü geçti ama biz bu sezondan ders çıkarmalıyız dedik ve hedefimiz koyduk. Kasım ayından itibaren çok disiplinli çalıştık çünkü çıkış yapmamız gerekiyordu tekrardan. İlk güreşlerden itibaren hep kürsüde yer aldım, güzel dereceler elde ettim. Kırkpınar’a bir buçuk ay kala Korkuteli Yaylası’na kampa çıktık. Sıkı bir kamp dönemi oldu.
Hırslı bir insan mısın?
Hırs kesinlikle var. Ben yenilgiyi kesinlikle hazmedemem. Kendi hatamla yenildiğimde sinirimden uyuyamam. Öyle hırslı biriyim. Yenildiysem o kişiyi tekrardan yenmem lazım.
Senin gibi geç başlayıp başarılı olan başka bir örnek var mı?
Ahmet Taşçı var. O da geç başladı. Yeni dönemde profesyonel biri yok ama.
Güreşe başlamanın ideali kaç yaş?
13, 14 yaşında başlanıyor. Zaten güreşin tekniklerini kavraman için 3 yada 4 yıl gerekiyor. Güreş gerçekten çok incelik ve detay isteyen bir spor. Akıl, zekâ, güç, dayanıklılık olması gerekiyor. Hepsinin birden olması gerekiyor. Biri eksik olunca olmuyor. Hepsinin tamam olması gerekiyor. Dediğim gibi güreşin tekniklerini oturtmak için bir 4, 5 yıl gerekiyor.
Örnek aldığın birisi var mı?
Yok.
HER YIL ÜZERİNE KOYARAK GİDİYORUM
Bu sene daha çok inanmış gibiydin
Her yıl üstüne koymaya çalıştık. Hem kuvvet olarak, hem de güreş tekniği olarak üstüne koymaya çalışıyorum. 2013’de fizik olarak zayıftım. Hatta Mehmet Yeşil Yeşil’le yaptığım müsabaka 91 dakika sürmüştü. Birinci günden zaten baya yıpranmıştım. O zaman benim için zorlu geçmişti. 2017’de çok iyi hazırlandık. Gerçekten istedik ve bu yıl kemeri almak içi ne gerekiyorsa yaptık. Herkesin hayali Sarayiçi Er Meydanı’nda o duyguyu yaşamaktır. Bu sene Kırkpınar’a da bu hayallerle gittik. Edirne’ye bizi Konyaaltı Belediye Başkanımız uğurladı. ‘Oğlum benim altıncı hissim kuvvetlidir. Biz bu yıl altın kemeri alacağız’ dedi. Biz de kendimize inanarak gittik. İlk turdan itibaren zorlu rakiplerle karşılaştık. İyi hazırlanmıştım ve iyi sonuçlar alarak finale kadar geldim. 6 rakibimi de sırt üstü yenerek kemeri kuşandım. Sarayiçi Er Meydan’ında hayalim olan o şeyi yaşadım. Anlatılmaz bir duygu.
Bu sene hep oyunlarla rakiplerini yendin
Evet, ben her güreşimde oyunu arayan ve sonuca gitmek isteyen bir tarafım. Çabuk sonuca ulaşmak ve çabuk dinlenmek önemli çünkü. Sonuçta orada 5 dakikanın bile önemi var. Sürekli hep sonuca gitmeye oynadım ve karşılığını da aldım. Güzel yenişler de oldu. Özellikle yarı finalde Hamza ile yaptığımız güreş çok beğenilmiş. Daha önceden de aynı şekilde yenmiştim ben onu. İkimiz de çok hızlıyız. Hamza da çok hızlı bir güreşçi. İki hızlı güreşçi güreşince, ortaya zevkli bir güreş çıkıyor. Muğla’da da yanı şekilde güreştik biz onunla. Orada da aynı şekilde havada yakaladım. Normalde o rakiplerini kündeden yakalıyor. Ben biraz daha eğik olsaydım ya da çabuk olmasaydım yakalardı beni. Ben de çabuk olduğum için havada yakaladım ve düşürdüm.
MİNDERDE OLİMPİYAT ŞAMPİYONU OLURDUM
Hayalinde er meydanından mindere geçiş var mı?
Kırkpınar, yağlı güreşim olimpiyatı demektir. Genelde minderden yağlıya geçiyorlar. Ben zaten geç başladım. Güreşe erken başlasaydık ya da bir kulüp eğitiminde olsaydık, minderde dünyada derece alırdım. Ama şu anda öyle bir hayalim yok. Yağlı güreş, dayanıklılık ve uzun süren bir maç. Minderde patlayıcılık ve 5 dakikalık bir süre var. Ya yağlı ya da mindere çalışman lazım. Şu anda hedefimiz yağlı güreşte altın kemer.
SEVİNÇTEN AĞLADIM
Orhan Okulu’yu yendikten sonra hissettiklerini, yaşadıklarını anlatabilir misin?
Zaten orada rakibi bastırdım açık düştü. Tam kaçmaya çalıştı yine fırsat vermedim ve arkasına geçtim. Ondan sonra Allah’ım diye bağırmaya başladım ben. Antrenörüm, kardeşim, arkadaşlarım hepsi yanıma geldiler zaten. O sevinci hep birlikte yaşadık. Ben ağlamaya başladım, kendimi tutamadım. Biraz da duygusal birisiyimdir. Bir de yıllardır hayalini kurduğum şeyi gerçekleştirdim. Milyonların önünce bu duyguyu yaşamak gerçekten bambaşka. O saniyelik bir şey. Bir anda bastırıyorsun ve galip geliyorsun. Kelimelerle ifade edemem ki. Nasıl anlatayım? Koşmaya başladım direkt. Dua ettim. Şükür ettim. Hedefime ulaştım. Ağladım, sevinçten mutluluktan.
Ailen de geldi mi kırkpınar’a
Babam oradaydı. İlk defa Kırkpınar’a bu yıl geldi. Bende geleceğim dedi. Ablam, eniştem, dayım oradaydı. Hep birlikte o mutluluğu yaşadık.
Güreşirken hiç göz temasında bulunabildin mi babanla?
Yok. O anda bakmazsın zaten. Maça konsantre olduğun için sadece antrenörünün sesini duyarsın.
GÜREŞİ BIRAKMA NOKTASINA BİLE GELMİŞTİM
Senden güreşçi olmaz dediklerinde ne düşünüyordun?
İnsanların sana yapamazsın dediğini yapak, başarmak ayrı bir gururdur. Maddi imkân olmayınca zor oluyor. Ailenin de durumu belli. Çiftçi ve yevmiye ile geçinen bir aileydik. Güreşi çok bırakma noktasına geldik ama geri dönmeyi kendimize yediremiyorduk. Ne olursa olsun köye dönmeyeceğiz, başka seçenek yok dedik. İkizimle birlikte hayalimiz vardı o da; ikiz başpehlivan olarak tarihe geçmekti. Onu da başardık. İkiz başpehlivanlar olarak tarihe geçtik. Şimdi ki hedefimizde ikiz başpehlivanlar olarak Kırkpınar’da final yapmak.
Dünyanın herhangi bir yerinde bizim gibi er meydanı güreşleri var mı?
Toz alanlarda, kispet değil de şort gibi bir şey giyerek var. Kum güreşleri var. Yağlı güreş gibi yok.
Yağlı güreş uluslararası boyuta geçemez mi?
Tanıtımla alakalı. Neden olmasın ki.
Kırkpınar’da güreşen güreşçilerin devlet sporcusu olma isteği var öyle değil mi?
Sanatçılara verilen bir unvan var. Bir başpehlivana da neden verilmesin ki? Biz ata sporumuz, yıllardır yapılan geleneği sürdürüyoruz. O yüzden devletin buna sahip çıkması lazım diye düşünüyoruz.
TAHA AKGÜL’E CEVAP
Olimpiyat şampiyonu güreşçi Taha Akgün, ‘Hedefim Kırkpınar’da altın kemeri almak’ dedi. Bunu altın kemer sahibi bir başpehlivan olarak meydan okumak gibi düşündün mü?
Burada meydan okuma yok aslında. Taha Akgün başarılı bir sporcu kardeşimiz. Ülkemizi başarıyla temsil eden bir sporcumuz. Olimpiyatlarda birincilik elde etmiş, yağlı güreşi de seviyor kendisi. İçinde yağlı güreş yapma istediği de var. Sonuçta bu bizim ata sporumuz. Başarılı bir sporcu olduğu için orada da kendini kanıtlamak istiyor. Yağlı güreşe gelmesi için minderi bırakması lazım.
Güçlü bir rakip olur mu?
Minderden, yağlıya geçtiği zaman işinin öyle kolay olacağını düşünmüyorum. Yani yağlı güreşte birinci olmak kolay değil. Yağlı güreş tekniklerini, kispet oyunlarını falan öğrenmesi lazım. Ama kapasitesi var tabiî ki. Güçlü bir rakip olabilir. Recep Kara da minderden gelmiş ve defalarca birinci olmuş bir isim sonuçta.
Ata sporumuz olan güreşin yeterli izleyicisi olduğunu düşünüyor musun?
Seyirci potansiyeli futboldan sonra en fazla olan spor, yağlı güreşlerdir. Bunu çok kimse bilmez ama öyle. Bunu daha çoğaltabiliriz. Bu da yağlı güreşe katkıyla, destekle olur. Burada basına çok iş düşüyor. Hiç güreş izlememiş insanlar güreşi sevdi, güreşi tanıdı. Tanıtımla alakalı yani. Burada devlete iş düşüyor. 660 yıldır yapılan ata sporumuz yağlı güreş. Buna sahip çıkmamız gerekiyor. Dünya’da böyle bir gelenek yok. 650 yıldır yapılan bir spor yok. Devletin de yağlı güreşe hak ettiği değeri vermesi lazım. Basında da her anlamda daha fazla yer almasını istiyoruz. Bu şekilde de daha fazla kitleye ulaşacağımızı düşünüyorum.
Lakabın var mı?
Evet, Sarı Fırtına diyorlar. Sarışın olduğum için küçüklükten beri öyle diyorlar. Hızlı, atik, çabuk güreştiğim için ‘Sarı Fırtına’ lakabını taktılar. Yıllardır da o şekilde devam ediyor. Biz de verilen ismi korumaya çalışıyoruz.
BEN ANTALYASPOR TARFTARIYIM
Kırkpınar’da Orhan Okulu ile birlikte kürsüye Antalyaspor atkısı ile çıkmanız, Antalyasporlu taraftarlar tarafından büyük destek gördü. Hatta senin ve Orhan Okulu’nun Antalyaspor’un bu sezonki ilk iç saha maçında kulüp tarafından plaketle ödüllendirilmenizi bile istediler. Bununla ilgili ne düşünüyorsun?
Tabi biz Antalyalıyız, Antalya çocuğuyuz. Antalyaspor her zaman kalbimizde. Antalyaspor’un iyi yerlere gelmesini her zaman isterim. Bu yıl Avrupa’yı kıl payı kaçırdık. Avrupa’ya gitmeyi çok istemiştik, ama olmadı. İnşallah önümüzdeki sezon için daha iyi başarılar elde eder. Antalyaspor’un da her zaman yanındayız. Herkes kendi ilini nasıl temsil ediyorsa orada, biz de her zaman ki gibi Antalyaspor atkımızı açtık.
Kırkpınar’da her kürsüde bir Antalyalı vardı. Bunun nedeni Yörük kültürü olabilir mi?
Tabi. Yörük kültüründe yağlı güreşler var zaten. Yörükler güreşi severler. Ama Antalya halkı yağlı güreşi gerçekten çok seviyor. Hatta her bölgesi seviyor. O yüzden başarılı sporcular da çıkıyor.
KAYBETSEM DE ÇOK ÜZÜLMEZDİM
Finalde iki Antalyalı güreştiniz. İlk sevindin ama sonra döndün Orhan Okulu’yu yerden kaldırdın. Antalya’ya beraber geldiniz
Finale çıkmadan önce ben açıklama yapmıştım. Yensek de yenilsek de kemer Antalya’ya gelecek onun için sevinçliyim demiştim. Yenilsem de sonuçta finale gelmek de çok büyük başarıydı. Kaybetsem de çok fazla üzülmezdim açıkçası. Çıktım birinci oldu. Tabi o an er meydanında birinci oluyorsun. Bir anlık sevinç yaşıyorsun ama yendiğim rakip de Antalyalı. Hemen onu kaldırdım. Tebrik ettim. Sonra Antalya’da karşılama töreni düzenlendi. Sonuçta ikimiz de Antalyalıyız. Belediye Başkanlarımız da birlikte organize ettiler bu işi. Birlikte geldik. Karşılama töreni birlikte oldu. Güzel anlardı.
Kaç tane Antalyalı başpehlivan var?
15 yada 20 kişi vardır herhalde. Tam bilmiyorum sayısını.
İlk lisanslı olarak nerede güreştin?
İlk olarak Elmalı’da Recep Gürbüz minder yarışması vardı. İlk kez ona katılmıştık. Yağlı değil de mindere katıldık. Minder de derecelerimiz de var. Benim kilomda iki kişi vardı zaten. Ben direkt finale çıktım. Yağlı güreşte de Kaş Üzümlü güreşleri vardı. Ona katıldık. İkinci güreşimiz de Kaş Karadağ güreşlerinde ikizimle final yaptık.
ORHAN’LA KÜÇÜKLÜKTEN BERİ RAKİBİZ
Orhan Okulu ile de iyi arkadaşsınız değil mi?
Evet, biz küçüklükten beri rakibiz Orhan’la. Kırkpınar’a ben ilk 2006 yılında gittim ve çeyrek finalde yenildim. 2007’de yine çeyrek finalde Orhan Okulu’ya yenildim. 2008’de gitmedik Kırkpınar’a. 2009’da küçük, orta, büyükte Orhan Okulu ile final yaptık. Ben yendim. 2010’da büyük, orta ikinci turda yine ben yendim. 2012’de baş altında yarı finalde o yendi beni. 2015’de yarı finalde o yendi beni. Küçüklükten beri onunla hep rakibiz yani. Hep beraber yükseldik. Bir o yeniyor, bir ben yeniyorum.
Elmalı güreşlerine nasıl hazırlanıyorsun?
Ben Elmalılıyım. Elmalı’nın önemi benim için büyük. Kırkpınar’dan sonra ikinci büyük yağlı güreş organizasyonu. O yüzden Elmalı’ya daha sıkı bir şekilde hazırlanacağız. Orada da kemeri takmak nasip olur inşallah. Şu andaki hedefimiz Elmalı’da da kemer kuşanmak.
Bir sezonda kaç tane güreş yapıyorsunuz?
Aslında 150, 200 tane güreş oluyor Türkiye çapında. Ama hepsine gidemiyorsun bunların. Bir yılda yaklaşık 40 yada 50 müsabakaya katılıyoruz.
Nasıl karşılanıyorsunuz gittiğinizde?
Kemerle gitmek bir başka oluyor. Daha fazla ilgi oluyor.
HAYALİMİZ ŞARKICI OLMAKTI
Küçükken hayaliniz neydi?
İkizim ile birlikte küçüklük hayalimiz şarkıcı olmaktı. Biz okula giderken de hep şarkı söylerdik. En iyi dersimiz hep müzikti. Müziği çok seviyoruz çünkü. En büyük hayalimiz yarışmalara katılmaktı. 2008 yılında Korkuteli’nde Kırkpınar kampındaydık. Televizyonda İkizler şarkı yarışması başlayacağını duyduk. Biz de o dönem, hem ikiz hem de şarkı yarışması olduğunu duyunca tam da bize göre diye düşündük. Bu fırsatı kaçırmayalım dedik. Derken Antalya’da yapılan elemelere katıldık. Sonra bizi aradılar. İstanbul’daki elemelere katılmaya hak kazandınız dediler. O sene Kırkpınar’a gitmek yerine şarkı yarışmasına katılmıştık. Bize yarışmadan İstanbul’a davet gelince havalara uçtuk tabi. Sonra İstanbul’daki elemelere katıldık. Bir de bizim bir özelliğimiz var. İkimiz birbirimize bakmadan aynı anda şarkıya başlayabiliyoruz. Birbirimizi hissediyoruz. İkizlerde bu vardır. Şarkıya aynı anda girdik. Yarışmanın jürilerinden Emre Altuğ, tekrar başlayın dedi. İkimiz aynı anda yeniden başladık. Emre Altuğ, ‘Ben kaç yıllık şarkıcıyım böyle bir şey görmedim’ dedi. Ondan sonra geldi bizimle şınav çekti. Elemeleri geçtik. Yedi hafta İstanbul’da kaldık. Star TV’de iki buçuk ay canlı yayına çıktık. 2006 yılında köyden çıkmışız, 2008 yılında ulusal bir kanalda canlı yayına çıkmak bizim için büyük cesaretti. Daha şehre adapte olamamışken, canlı yayında şarkı söylüyorduk. Haftalar geçtikçe biz üstüne koymaya başladık. Jüri de bizi çok sevmişti. Orada güreşin de aynı zamanda reklamını yaptık. Her gittiğimiz yerde güreşi sevdirmeye çalıştık aslında. Hatta final haftası biz kispetleri giyip Koca Yusuf şarkısını söylemiştik. Herkes hayran kalmıştı. Tabi bu bir reklamdı. Ama tepkiler de almıştık o dönem. Şarkı yarışması erken final yapmıştı, biz de yarışmada dördüncü olmuştuk. Yani sonuçta iki buçuk ay hayallerimizin peşinden koştuk.