Dün, Türk edebiyat, basın ve siyaset tarihinin önemli isimlerinden biri olan Yahya Kemal Beyatlı’nın 59’uncu ölüm yıldönümüydü. 1 Kasım 1958 tarihinde hayatını kaybeden şair, gazeteci ve siyasetçi kimlikleriyle Türkiye tarihinde önemli bir yer edinen Beyatlı, kendine özgü tarzıyla yazdığı şiirleriyle de edebiyata büyük katkılar sağladı. Gerçek adı Ahmet Agah olan Yahya Kemal, 2 Kasım 1894 tarihinde Üsküp’te doğdu. Cumhuriyetin henüz kurulmadığı yıllarda eğitim hayatını tamamlayan Yahya Kemal, annesinin ölümü ve babasının başka bir kadınla evlenmesiyle sıkıntılı dönemler yaşadı. 1902 yılında İstanbul’a gelen şair, hayatıyla ilgili önemli kararlar alarak kendi yolunu çizmeyi tercih etti. Yahya Kemal’in tarihimize iz bırakan yaşamını hep birlikte inceleyelim;
JÖN TÜRK SEVDASI
Dönemin baskıcı imparatoru Abdülhamit’e karşı önemli bir muhalefet örgütlenmesi vardı. Meşruiyeti destekleyen ve çoğunlukla gençlerden oluşan muhaliflere de Jön Türkler ismi veriliyordu. Yahya Kemal de 1903 yılında Jön Türklere katılma isteğiyle Paris’e kaçtı. Burada eğitim hayatına devam eden ve Fransızcasını geliştiren Yahya Kemal, dönemin ünlü isimleri olan Samipaşazade Sezai, Prens Şahabettin’le tanıştı. Edebiyat dünyamızın bir başka önemli ismi Abdülhak Şinasi Hisar ile de yakın bir arkadaşlık kurdu. Edebi kişiliğinin gelişmesinde şüphesiz önemli olan bu isimler sayesinde edebiyata daha da yönelen Yahya Kemal, 1912 yılında yeniden İstanbul’a dönerek çalışmalarına burada devam etti.
LOZAN’DA BİR ŞAİR
Türkiye’ye dönmesinin ardından edebiyat ve tarih öğretmenliği yapan Yahya Kemal, bazı gazete ve dergilerde de yazılar yazmaya başladı. Yazdığı yazılarda muhalif kimliğini sürdüren şair, Milli Mücadeleyi destekleyen yazılar kaleme aldı. 1922 yılında, hayatının önemli görevlerinden olan birini gerçekleştirdi. Barış anlaşmasını imzalamak üzere Lozan’a giden heyetin içinde danışman olarak yer aldı. 1923 yılında da Cumhuriyet’in ilan edilmesiyle birlikte siyasete girdi ve milletvekili oldu. 1946 yılına kadar milletvekilliği görevini sürdüren Yahya Kemal, 1949 yılında Pakistan Büyükelçiliği’nden emekli oldu.
SERVET-İ FÜNUN DÖNEMİ
Yahya Kemal, Tevfik Fikret ve Cenap Şehabettin gibi isimlerin şiirlerine hayranlık duydu. Servet-i Fünunun dönemi edebiyatını destekleyen şiirleriyle tanınmaya başladı. Batı şiiriyle Türk şiirini birleştiren yeni bir tarz yarattı. Ona göre sanatçı kendini dilini oluşturmalı ve eserlerini kendi diline göre yazmalıydı. Biçime ağırlık veren şair, yazdığı şiirlerle pek çok kişi tarafından yol gösterici olarak kabul edildi.
ÖLÜMÜNDEN SONRA
Rahatsızlığı nedeniyle 1957 yılında yeniden Paris’e giden Yahya Kemal, bir sonra Türkiye’ye dönerek Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde tedavisine devam etti. Ancak yakalandığı amansız hastalık nedeniyle 1 Kasım 1958 tarihinde hastanede vefat etti. Ölümünden sonrasıyla ilgili bazı kaynaklarda şu bilgiler yer alıyor; “Ölümünden sonra yayınlanan eserleri iki bölüm halinde değerlendirilir. "Kendi Gök Kubbemiz" ve "Eski Şiirin Rüzgarıyla." Bu iki eser Yahya Kemal'in baş yapıtlarını bir araya getirir. "Eski Şiirin Rüzgarıyla"daki şiirlerden "Açık Deniz", "Itrî", Erenköyü'nde Bahar", "Nazar", "Ses", "Çin Kâsesi", "Deniz Türküsü" şairin çok özel ürünleridir. Daha çok Nedîm'den yola çıktığı bu şiirlerde, günlük yaşamın parıltısını elden çıkardığı, dekadan bir girişimin aşırı incelikleri ve dil yabancılaşmasıyla bir tür resim sanatına yöneldiği görülür. "Kendi Gök Kubbemiz"deki şiirlerde ise temelde bir "aşk" ve "İstanbul" şairi olarak görünür. "Vuslat" şiiriyle erotik temaları örselemeden şiire getirir. Bir yandan da tarih tutusuyla dinci ve milliyetçi bir görünüm kazanmaya başlar. "Süleymaniye'de Bayram Sabahı", "Ziyaret", "Atik Valide'den İnen Sokakta" gibi şiirleri bu durumun örnekleridir. Düzyazıları "Peyam" gazetesinde yayınlanan yazılarıyla, "Çamlar Altında Sohbetler"den oluşur. Bu yazılardan bazıları "Süleyman Sadi" ya da "S.S" imzasını taşır. Ayrıca Büyük Mecmua ve Dergah'ta söyleşiler yaptı, eleştiriler yazdı, bunları Hakimiyet-i Milliye gazetesinde sürdürdü. Bitmemiş şiirlerinin bir bölümü 1976'da "Bitmemiş Şiirler" adıyla yayınlandı.”
SESSİZ GEMİ’NİN SESSİZ YOLCUSU
Edebiyata önemli eserler kazandıran Yahya Kemal’in en çok bilinen eseri hiç şüphesiz Sessiz Gemi. Daha sonra bestelenen ve Hümeyra tarafdından da seslendirilen Sessiz Gemi, şairin ölüm karşısındaki duygularını ifade ediyor. Dili kullanış biçimi ile beğenilen şair, Sessiz Gemi eseriyle de edebiyat dünyasında yankı uyandırdı. Ölüm yıldönümünde, şairin hatırasını yaşatmaya, Sessiz Gemi şiiriyle biz de bir katkı sunalım; “Artık demir almak günü gelmişse zamandan / Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan / Hiç yolcusu yokmuş gibi alır yol / Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol / Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli / Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli / Biçare gönüller ne giden son gemidir bu / Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu / Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler / Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler / Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden / Çok seneler geçti dönen yok seferinden./