Salı Sohbetlerinin bu haftaki konuğu Profesyonel Otel Yöneticileri Derneği (POYD) Başkanı Hakan Duran oldu. Hakan Duran ile POYD’un projelerini, çalışmalarını ve Türk turizmini konuştuk.
POYD neler yapıyor? Nasıl bir yıl geçirdiniz?
Biz 25 yıllık mazisi olan bir derneğiz. Hakikaten kurucularımıza da teşekkür ediyoruz. Profesyonellerin beraber olabileceği, birbirine destek verebileceği eğitimde ve diğer konularda yön verebileceği bir dernek oluşturmuşlar. Bu da 25 yılık periyot içinde 2’şer yılık başkanlık seviyesinde biz yönetimi sürdürmeye çalışıyoruz. Benden önceki yönetimler de, katkılar sağlamaya çalıştı. Ben 2016 Kasım ayında görevi devraldım. 2018 Kasım’da benim görev sürem bitiyor. Biz göreve gelirken şunu söylemiştik; bizim en büyük sıkıntımız personel. Turizmin, yöneticilerin en büyük sıkıntısı personel. Onun için de biz bu konuyu üniversitelerle nasıl çözeriz? Elimizde iki tane büyük üniversite var. Allah’a şükür yönetimleriyle, turizm bölümleriyle, dekanlarıyla, öğretim görevlileriyle çok yakın temas içindeyiz. Birçok defa sempozyumlara gittik veya bire bir öğrencilerle görüştük. Hatta son iki senedir Akdeniz Üniversitesi’ndeki öğrencilerden de aday öğrenci statüsünde üye aldık. Biz, arkadaşlarımıza kendi fikirlerimizi söylüyoruz. Onların da kendi arkadaşları ile paylaşması açısında iyi oluyor. Benim geldiğim dönem zor bir dönemdi. 2016 kötü bir yıldı. Turizmde beklenti çoktu. Basının desteği ile de bazı şeyleri duyurmaya çalıştık. Sıkıntılarımıza müdahale etmeye çalıştık. Bakanlıkla ve diğer kamuyla burada valilik ve turizm il müdürlüğüyle çok yakın çalıştık. Birçok konularda ortak projelerde bulunduk.
Üniversiteler ile nasıl bir işbirliği yapıyorsunuz?
Derdimiz bu öğrencileri nasıl sektöre kazandırırız. Üniversitelerle bir işbirliği anlaşması yaptık. Bunun içine İNKA’yı da kattık. İnsan Kaynakları Derneği ve iki üniversite toplamda dört kuruluş, işbirliği yaptık. Amacımız öğrencilere turizmi sevdirmeye çalışmak, sonrada okul bittikten sonra sektöre kazandırmak. Ayrıca mezun olanlara iş imkânları sağlamak. Antalya Bilim Üniversitesi, vakıf üniversitesi olması sebebiyle daha kolay hareket edebiliyor. Ama Akdeniz Üniversitesi, YÖK’e bağlı olması sebebiyle YÖK çevresinde hareket ediyor. Ama sağ olsun oradaki hocalarımız çok yaklaşımcı oluyorlar. Şimdi mesela turizm bölümünü 3 buçuk yıla indiriyorlar. Son sömestrini pratik eğitime ayıracaklar. Geçen sene ABÜ ile nasıl yaparız dedik, ders koydular. Bu dersin üç günü otel de, üç günü okulda olmak kaydıyla yapıldı. O zaman ABÜ’nün avantajı neydi? Daha yeni bu bölüm açıldığı için 17 öğrencisi vardı. Ben o zaman buradaki oteldeyim. 8 tane öğrenciyi ben aldım. 8 öğrenciyi alıp her birini bir departmana verdim ve bu öğrencilerle departman müdürlüğü yakın çalışmaya başladılar. Biz gerçek hayatta ne yapıyoruz? Onlar da okulda ne öğreniyorlar? Bunlar ne derece birbiri ile örtüşüyor? Hatta ömrüm vefa etmedi. Haziran’da ayrılınca projenin son kısmını göremedim. Aslında istediğim şuydu: bunların dönemi bittiği zaman hocalarımız, yöneticilerimiz ve ben küçük bir sempozyum yapalım, orada da okul hayatıyla çalışma hayatı arasında ne tür farklar var irdeleyelim istedik. Ama hakikaten çok güzel şeyler çıktı. Bizim yöneticilerimiz o arkadaşlardan eğitimsel bazı şeyler kaptılar. O çocuklar bizim uygulamalarımızı okulda hocaları ile paylaştı. Bunu da derslere yansıtmaya çalıştık. Keza aynısı AÜ ile yapılıyor. Sonuçta POYD’un ana misyonlarından birisi olan; öğrenci kazanma konusuna girdik. Zaten her ay bir toplantı yapıyoruz. 12, 13 kişilik bir yönetim kurulumuz var. Eskiden 7’ydi. İş hayatı çerçevesinde o 7 kişiyi bulamıyorsunuz. Bir yada iki kişiyle bu iş olmuyor. O zaman başkan çaldı, başkan söyledi oluyor.
Bu turizm öğrencilerine iş hayatını tanıttığınızı söylediniz ama turizm sezonluk bir iştir. Öğrencilerin bunu bile bile iş hayatına atılması ve bununla yüzleşmesi sorun olmuyor mu?
Öğrencilerin sektöre gelmemesinin en büyük sorunu bir; sezonluk olması, ikincisi ise maaş. Ben, mesleğimz bırakıp turizme geçtim. Hakikaten çok zevk aldım bu işten. Bir de ülkemi yabancılara tanıtabiliyor olmak, başka kültürler hakkında bilgi sahip olmak çok güzeldi. Ama diğer bir konu da çok iyi para kazandım. O zaman yönetici değildim ben. 80’li yıllarda turizme başladığımda ben yönetici değildim. Antalya’ya 1996’da geldiğimizde, Koç Grubu’na transfer olurken genel müdür yardımcısı oldum. 11 senede genel müdür yardımcılığına ulaşabildim. Çünkü biz okuldan gelmediğimiz için böyle. Belki okuldan gelseydim, bu süre 7 seneye düşerdi. Ben şanslıydım ama 80’li yıllarda bu kadar adam yoktu zaten. Lisan bilen adam yoktu. Bir de ben Etap gibi bir camiadan geldim. Sheraton gibi bir okulda okudum. Bunları Avrupa’daki okullarla kıyasladığın zaman iyi okullar. Şanlıydık, şansımızı da iyi kullandık. Şimdi üniversite öğrencileri şunu yapmıyor, yani gelin otele bir kapağınızı atın. İster garson olarak başla, ister resepsiyonist olarak başla. Şimdi AÜ’de kariyer günleri olacak. Gelin gidelim eğer 500 öğrenci varsa bunun 400 tanesi, ya satış, ya ön büro, ya muhasebe isteyecek. Buraları istemesinin sebebi, buralar daha prestijli, ben üniversite okudum falan. Ama ben de ODTÜ’yü bitirdim. TED Ankara Koleji’ni bitirdim. Ama gittim bir kumarhanede kâse taşıyordum. Ama oradan girdim içeri.
POYD diğer sivil toplum örgütleri gibi daha ön planda değil. Turizmde 2016’da dibe çökerken bu kadar sessiz kalmanız normal miydi?
Bahsettiğin yıllarda Ali başkan vardı. Ali bilinen de biri. Bol miktarda da televizyonlara çıktı. Ama tabi şimdi biz sonuçta profesyonel otel yöneticileriyiz. Öbür tarafta Otelciler Birliği, TUROFED, TUROB, TURSAB var. Şu anda bakın en çok konuşanlar ve basının da en çok konuştuğu kişiler onlar. Burada basın Allah’ı var teşekkür ederiz. Biz ilk sene aşağı doğru inen bir trendle giderken, ne yapacağımızı bilemezken, hep beraber panik içindeydik. Biz POYD olarak önümüzdeki sene, her 3 ayda bir basınla beraber bir araya gelelim dedik. Çünkü sesini duyurma yöntemi budur. Biz çalışıyoruz ama bunu afişe eden bir grup değiliz. Bakanlık da bize sorular soruyor. Bize ne zaman sorular sorulursa, biz de istatistiki değerlere göre konuşuyoruz. Başka sıkıntılarımız varsa da, zaten onları da bakanlıklara resmi olarak iletiyoruz. Bu senenin başında dedik ki, 25 yıldır POYD hep Antalya’nın içinde kaldı. Onun için geçen seneden başlayan dönemden itibaren Türkiye’ye açılalım dedik. Şu anda İzmir’de bir temsilcilik açtık. Mersin’de, Bursa’da açtık. İstanbul’da da bir tane bölge yürütme kurulu kurduk. Şimdi İstanbul’daki grup çok daha yoğun. Orada Muhammet Cuntay diye bir arkadaşımız var. POYD İstanbul’un yönetim kurulu başkanı. O da çok yoğun çalışıyor. Yine üniversitelerle öğrenciler arasında kontak kuruyor. Diğer şehirlerde henüz istediğimiz yoğunluğu yakalayamadık. Buralara biraz daha bireysel hareket eden yerler. Ama oralara da elimizi uzattık. Biz burada elimizdeki Antalya’nın verilerine sahibiz. Ya da Türkiye geneline sahibiz. Ama artık ben İstanbul, İzmir denildiği zaman çarşaflanabilir. Oradaki arkadaşımız da, oranın gerçekleriyle dillendirmeye çalışacak.
2017 nasıl geçti?
2017’de veriler çıktı. Kasım ayı sonu itibariyle Antalya 10 milyonu geçti. Türkiye’de de 29 milyonu bulduk. Bir önceki yıla bakarsak Türkiye 22 milyondan 29’a çıktı. Neredeyse yüzde 30 seviyesinde bir artış oldu. Antalya’da 6 buçuktan 10’lara çıktı. Neredeyse bizde de yüzde 50’ye yakın bir artış var. Buralara doğru. Ama ne yaşadık? Rusya’yı yaşadık. Rusya ve Rusya ile beraber BDT ülkelerinin de hareketlenmesini yaşadık. Bir bakıyorum, Kazakistan, Kırgızlar, Azeriler durdu. Bütün Türkiler bile yavaşladılar. Bu sene sadece Rusya 4 buçuk milyonu buldu. Böyle bakarsan rakamsal olarak evet iyiyiz. Ama gelire baktığın zaman, bana göre gerideyiz. Kişi başına harcama 2014’te 800 dolarken, 2015’te 760’lara düşüyor. 2016’da 705’lere düşüyor. Şu anda da 650 dolar civarında bir rakam. Gelir son 4 senede hep düştü.
Rezervasyonlar açısında tur operatörler yatak satın alırlar. Paralarının karşılığını bir iki sene sonra verirler. Bu konuda oteller paralarını alamadıkları konusunda isyan ederlerdi. Aynı sorun devam ediyor mu?
Bu 2015’ten itibaren başlayan ciddi bir silsiledir. Hatta yıllardır var. Rusya’dan önce Almanya pazarında özellikle Türk tur operatörleri çok sıkıntı yaşarlardı. Niye? Çünkü Türk tur operatörü de Almanya’da güçlü olabilmek için Almanya’da çok yatırım yapmak zorundaydı. Bunun çok iyi örnekleri var. Kayı Grubu var. Öger Tur var. O gücü görünce adalar haliyle büyümeye başlıyor. Bu sefer Almanya’daki büyük tur operatörleri bu sefer bu adam neden büyüyor diyor. Senin büyümeni istemiyor. Bu sefer, bu adam nasıl güçlü kalacak? O zaman diyor ki ben gidip Türkiye’ye uçak koyayım. Uçağa yatırım yapayım diyor. Turizm sektörün içindeki en sağlam yer uçak. Çünkü uçak eğer parasını almazsa uçmuyor. Türk turizminde bu kadar sürede biz nasıl yüceldik? Otelcilik hakikaten bu noktalara geldi. Antalya’ya bakalım. Kemer bölgesi neydi? Toprak sahibi elindeki son paraları ile bir otel yaptı. Başladı çalışmaya. Büyük tur operatörlerine yanaştı. Dedi ki, sen bana iki milyon ver. Ben şuramı da yapayım. Side ve Alanya’da aynı şekilde. Oradaki toprak sahipleri bu işe girerken büyük tur operatörlerinden aldıkları parasal desteklerle klimasını taktırdı, barını genişletti vs. ama bunun karşılığında ne yaptı? Tur operatörüne sabit bir fiyat verdi ki, adamda o avantajı kullandı. Ta ki ne zaman bu işler odu? Rahmetli Özal tahsislere başladı. Dedi ki, sen iyisin gel yap. Şimdi dikkat edin sağlam ayakta durabilen firmalar, arkasında büyük kuruluşlar olan firmalar. Onun için de Belek’teki oteller daha yıkılmadan duruyor. Bu sayede de acentelerde belli şeyleri yaşadılar. Bunların nasılsa arkasında belli bir güç var. Hepimiz birbirimize muhtacız. Aslında çok iyi bir imece yaşandı Türkiye’de. Fakat 2016’dan sonra çok ciddi sarsıntılar oldu. Aslında ben bu konuda şöyle mutluyum, otelci, tur operatörü, kamu, hükümet aslında Türk turizmi ayakta tuttular.
Turizmde kişi başına harcanan maliyetin de düştüğü söylenir. Hep kalitesiz ürünler kullanılıyor. Bunun nedeni neden kaynaklanıyor?
Bunu sadece bir yere indirgemek doğru değil. 10 Euro ile 50 Euro arasında değişen şeyler var. Bu Resort kongresinde de gündeme geldi. Bunun kendi içinde sınıflandırması gerektiği dile getirildi. Bu sizin sattığınız fiyatla ilintili. Eğer siz otelinizi 50 Euro’dan satıyorsanız 50 Euro’luk maliyetler ile operasyon yürütemezsiniz. Ticari bir kuruluşsunuz çünkü. Sadece yiyecek, içecek değil. Bunun arkasında enerjisi var, personeli var. Şu anda ne büyük gider personel gideri. Eskiden personel giderleri yüzde 30’lardaken, şu anda nerdeyse yüzde 50’lilerde. Asgari ücret bin 400 lira olduğundan beri, haliyle onunla birlikte skalalarda değişti. Sattığınız fiyatla maliyetiniz orantılı. Antalya’daki turizm nasıl ayakta kalıyor? Antalya’daki turizm kasım, aralık, ocak, şubat, mart 5 ay zararına çalışı. Eksisi gibi 3. Kuşak da gelmiyor artık. Onu da bitirdik. 2015’in kışından beri, şu ana kadar hiçbir şey yok. Gelen ağırlıklı Avrupa haricindeki diğer bölgelerden, yani hakikaten Çin’den, Kore’den Anadolu grupları geliyor. Toplantı gurupları var. Belek’te golf grupları var. O da son iki senede yüzde 50 kayba uğradı. Kış bununla ayakta geçiyor. Onun içinde artık oteller paçal düşünmeye başladı. Yani evet, ben bu 5 ay zarar ederim. Ama aynı zamanda da şu kadar para kazanırım. Şu dengeyi sağlarım. Onun için de evet maliyetler belli noktalar çekilmeye çalışılıyor. Dediğiniz gibi masa şaraplarının daha düşük olanları kullanılıyor ama bunu iyi yapmak isteyen kuruluşlar hala fiyatından ve kalitesinden ödün vermeden gidiyor. Bizim anlatmak istediğimiz de o. Bizim kalitemizden ödün vermememiz lazım. Çünkü fiyatınızı bir defa düşürmeye başladınız mı, bir daha yükseltemiyorsunuz. Yükseltmeniz 3 senenizi alır.
Turizm Bakanlığı’nın fiyatlarlar ilgili özellikle bir turizm politikası olması gerekmiyor mu?
2004 senesinde çalıştığım tesislerinden birisinde, bakanlıktan gelen bir heyetle beraber otururken şunu demiştim, aslında bir tarife konulması gerekir. 5 yıldızlar şunun altına inmeyecek. 4 yıldızlar bunun altına inmeyecek. Ama tabi serbest ticaret olduğu için maalesef şu anki Turizm Bakanlığı’nda ne var? Biz her yıl eylül ayında bakanlığa bir sonraki yılın fiyat tarifelerini yolluyoruz. O da bizim maksimumlarımızı gösteriyor. Ben diyorum ki kapı fiyatlarımızı 300 dolardan satacağım. Bunu neden söylüyorum? Eğer ben onu daha sonra 350 dolardan satarsam, eğer misafir de bir konudan dolayı şikayet ederse bakanlığa, bakanlık açıyor benim tarifemi ‘sen 300 demişsin ama 350’den satmışsın. Kazıklamışsın adamı’ diyor. O zaman bize de fırçayı basıyorlar. Evet, öyle bir tarife yok. Bakanlık, serbest pazar ekonomi olduğu için de, o ticari şeye girmek istemiyor. Bence olması gerekir mi? Aslında gerekir. O zaman belki kışın oteli açmayabilir dersin. Onunda sıkıntıları var. Biz otelciler bunu çok konuşuyoruz. Kışın otelimizi açmayalım diye. Peki açmayalım. Açmadığımız zaman en olacak? En önemli konu personel. Bir kere yazın çalıştığı kadronun yüzde 50 kadarını elinde tutması lazım ki servis kalitesini kaybetmesin. Ben her sene oteli kapadım, adamları yolladım, hadi sene başında bir daha adam bulmaya çalıştım. Hiçbir zaman kalitesi ve hizmet standardını yakalayamam. Çünkü siz benden daha dikkatlisinizdir. Benden daha dikkati temizliyorsunuzdur. Ben daha dikkatsizimdir. Ertesi sene ben öbür otele giderim. Oraya darbe vururum. Çünkü bu iş bir takım işi. Eğer herkes beraber çalışırsa, herkes aynı tempoyu gösterirse otel düzgün gider. Buradaki otellerin birçoğu da 800 ile bin 200 yatak kapasitesine sahip. Normalinde siz, 800 kişilik bir otelde, yine 500 personelle çalışmanız lazım. Kışın hiç olmazsa bunun yarısını elinde tutması demek. Oteliniz kapalıysa 250 adama para ödeyeceksiniz demek. Zaten elektriği, suyu var. Vergisini veriyorsunuz. Sonuçta böyle bir gider var. Bunun için de, kapatalım mı kapatmayalım mı her zaman bir sorudur. İşte en azından personelimin maaşını çıkarayım da bir mantıktır. Bunun yerine iki tane düzgün toplantı grubu alırsam, o ay elektrik param çıkar. Buna göre yürü. Haliyle bunu yaparken de tüketime dikkat etmeye çalışırsınız. Biz yükseliş trendini doğru hale getirirsek, 2017 senesi kişi başı harcama, belki 650 dolarlara kadar düşecek. Şimdi ekonomin dengesi nedir? Arz talep dengesidir. Talebiniz artarsa sizin yavaş yavaş fiyatınızı da arttırmanız gerekir.
HADDİNDEN FAZLA BÜYÜME
Bu hatalara nasıl geldik? Nerede hatalar yaptık genel anlamda?
Hatalar demeyelim de, bizi hayat bir yerlere itti. Ben 1996’da geldiğim zaman, yarım pansiyon satıyorduk. O zaman ben Belek’teydim. Orada 15 tane tesis vardı. Şimdi Belek’te 55 tesis var. 3 katından fazla arttı. Sadece Belek. Şu anda Antalya’da 2 bin 400 tane otel var. 900 tanesi bakanlık belgeli. Biz de meşhurdur ya, bakkal açtım, güzel iş yaptı, hemen yanına iki bakkal daha. Otelcilikte haddinden fazla büyümeye başlayınca, yatak kapasitesi artınca, bu sefer fiyat arttıramama sıkıntısı başladı. Kimle çalışıyorduk o zamanlar; Avrupa ile. Avrupa’ya siz bir fiyat politikası ile girmişsiniz. Yarım pansiyon bazında. O zamanın rakamları ile 96’larda 40 mark civarında bir rakamdı kış fiyatı. Böyle bir trend içinde otel sayısı artınca haliyle gelen turist sayısı belli. Gelen uçak sayısı belli. Yıllardır istiyoruz, diyoruz ki şuraya tarifeli uçaklar uçsun. Ben ilk geldiğim yıllarda Antalya’ya Lufthansa uçuyordu, Air France uçuyordu, SAS uçuyordu. Ama sonradan politikalar gereği bunlar çekildi. Çünkü baktılar ki THY uçmuyor. Bizim kendi havayolumuz uçmazsa onlarda çekilir. Kaldı iş charterlara. Onlarında getirebileceği kapasite belliydi. O zamanlar yeteri kadar gelen turist sayısı da çok yüksek değildi. Biz de bunu üzerine dedik ki, biz fiyatımızı yükseltemiyoruz, çünkü Avrupa’daki enflasyon yüzde 3’lerde. 50 Euro’yu ise siz 1 buçuk Euro ekleyebiliyorsunuz. Ne yapalım? Analizler yapıldı. Biz buna 5 Euro koyarsak tam pansiyona geçeriz. Önce tam pansiyona geçildi. Arkasından 3 Euro daha koyarsak tam pansiyon plus yaparız. Yemeklerdeki içkileri de dahil ederiz. Biz bunun üzerine 10 Euro daha koyarsak her şey dahi yaparız diye diye bu seviyeye geldik. Bu sene bir tane otel açıldı. 3 bin yatak var. Hemen hesap yapalım. 3 bin yataklı bir otel, 365 gün kaç yatak yapar? Aşağı yukarı bir milyon yatak yapar. Bu otel, yüzde 65 kapasite ile çalışsın. Bu otelin yüzde 65 doldurulabilmesi için minimum 100 bin misafire ihtiyacı var. Zaten Türkiye müşteri kaybediyorken, yeni bir 3 bin yataklı otel yapmanın anlamı ne? Yanlış hatırlamıyorsam 2014’ten 2015’e geçerken 30 bin yatak eklendi. 2015’ten 2016’ya geçerken aşağı yukarı 15 bin yatak eklendi. Geçen sene bile 4 bin yatak eklendi. Adam kaybediyorken bile 100 bin yatak istiyor.
POTANSİYELİMİZ YÜKSEK
Yüzde 65 çalışacağını bile bile neden bir insan 3 bin yataklı bir otel açar?
Çünkü uzun vadede bakıldığı zaman Türkiye’nin potansiyeli yüksek. Biz artık şunu kabul etmemiz lazım. Biz burayı Nice, Cannes, Monte Carlo yapamayız. Biz bundan sonra Avrupa’nın, Rusya’nın arka bahçesi olarak, orta klastaki misafiri ağırlarız. En klasta gelen yolcu golfçü misafirdir. O da kış dönemine gelir. Ama golfçü misafir normal misafirin 3 katı fazla para harcar. Bakmayın siz geliyor. Belki Belek’teki kaliteli oteller 80, 100 Euro’nun altına satmıyor konaklamasını. Bir de adam minimum oyun başına 100 Euro’da para alıyor, birçok otel 200 Euro’ya yazın satamıyor ki. Onun için o misafir portföyü kalitelidir. Bizim bundan sonra yapacağımız en doğru şey oteldeki misafir sayısı ile beraber fiyatları ve kalitemizi yükselterek iyi hizmetlerle biraz daha yukarıya doğru çekmek. Zaman içinde bu bazı şeyleri engelleyecek. Ben çalıştığım yerde fiyatları biraz daha yukarıya çıkardım. Öyle yüzde 3’le, 5’le değil. Benim iki tesisim var. Toplam bin 200 odam varsa, biz bunu bin oda satmak üzerine planlıyoruz. Bin 200 satacağım diye planlamıyorum. Niye? Çünkü hizmet kalitemi arttırmak istiyorum. Bir yıl sonra fiyatıma da tık koyayım, çünkü fiyatımı arttırırsam bu sefer ne yapacağım? Bu sene 500 Euro’luk şov programı alacaksam seneye bin Euro‘luk alacağım. Arada ne fark var? 500 Euro’luk şov programı 15 kişiyle çıkıyorsa, diğeri 30 kişi ile çıkıyor.
DAHA AGRESİF SALDIRACAKLAR
İç pazarda Antalya olarak son yıllarda bir artış var. Antalya bunu yakalayabilmiş durum da mı? Yoksa yüksek fiyatlardan dolayı iç turizm daha çok batı tarafındaki sahillerde mi geçiyor?
Antalya bence her zaman Türk halkının beğendiği noktalardan biri. Ege ile kıyaslarsanız tamam Ege’nin belli noktaları Kuşadası, Didim haricinde, Antalya her zaman daha makul. Bir Bordum’la kıyasladığınız zaman daha iyidir. Marmaris yıllar öncesinde Türklerin odak noktasıydı, ama sonradan İngilizler orayı ele geçirince, bir de orası dar bir alana çok sıkıştı. Bana göre eski güzelliğini kaybetti. Her şey dahil, özellikle bizim gibi bütçesi kısıtlı insanların veya bütçesine önem veren insanların çok daha rahat tatil yapabileceği bir ortam. Siz daha yola çıkmadan, özellikle çocuklu bir aile, ne kadar para harcayacağını biliyor. Onun için Antalya’da genelde her otel yüzde 20, 25 gibi bir payını hep iç pazara ayırmıştır. Yalnız bu sene tabi Rusya’nın ciddi bir hareket ve bu hareketin devam edeceği görülüyor. Geçen verdiğim bir demeçte bahsetmiştim. Rusya’daki tur operatörlerinden biri 7 buçuk milyonluk bir uçak ayarlıyor. Zaten biz bu sene 5 buçuk milyon gelmiş. Hadi bu yüzde 10 daha artsın ama 7 buçuk milyonluk bir planlama var. Bu demektir ki adamlar daha agresif saldırıya geçecekler Rusya pazarında. Almanya’da bir yükseliş trendi var. Tur operatörlerine bakıldığında ciddi artış var. Birde biz 2018’e fiyatlarımızı çok da yükselterek geçemedik. Evet, 2017’yi daha dolu geçiren otellerde fiyatlarını arttırmışlardır ama, ben yüzde 10’a yakın bir artış olabileceğini tahmin ediyorum. İç pazarda şöyle bir kuşku var, acaba iç pazarda otellerde yer bulamama gibi bir sıkıntı olur mu? Duyduğum kadarıyla da oteller kapasitelerinde, yüzde 15 iç pazara ayırmak için harekete geçiyorlar. Biraz daha düşüş var ama ben hala Antalya’nın iç pazarda vazgeçilmez olduğunu düşünüyorum.