Kitapların ve kahramanlarının okundukça ölümsüzlüğe gitmesinden yola çıkarak Antalya’nın Çocukları ölümsüzdür sloganı da aklıma takıldı. Kimdir Antalya’nın Çocuklarını ölümsüzlüğe götüren yazar? Adı Tansu Duran. Çok iyi bir Antalyasporlu. Çok iyi bir Antalyalı. Gerisini de söyleşimizde anlattı.
Hoş geldin Tansu. Seni tanımayanlar için biraz kendini anlatır mısın?
Kırk yıllık Antalyalıyım. Bu cümle beni uzun zamandır kurtarıyor ama iş daha fazlasına gelince biraz çekiniyorum. Çok kendimi anlatabilen biri değilim. Ama yaşımı ve memleketimi artık biliyorsunuz. Bunun yanı sıra evli, mutlu ve çocukluyum. Mesleğim ise bilişim uzmanlığı. Daha çok turizm sektöründe Bilgi Teknolojileri bölümünde görev yaptım. Belek’te bir otelin BT Müdürü olarak görev yapıyorum. Tamamen sizlerden biriyim. Piyazın hastasıyım, yanıksının yeme uzmanıyım. Köklerimin Bergama krallığa dayandığını düşünüyorum. Çok ama çok iyi bir Antalyasporluyum.
Bunu iyi biliyoruz. Çünkü Antalya’nın ilk romanında adeta Antalyaspor’un da romanını yazmışsın. Kitabı okuyan biri bu şehre ne kadar tutkuyla âşık olduğunu görebilir. Kitabı adadığın oğlun Tanay’ın gerçek hayatını mı yazdın?
Normalde bu soruya üzülmem gerekir. Çünkü yazarlık olan bir olayı ya da geçen bir anıyı yazmak değildir. Bu sen yazar mısın demeye gelir çok ince düşünülürse. Ama senin böyle düşünmene de sevinmek lazım. Çünkü tamamen kurgudan oluşan çocukların gerçek olduğuna inanman aslında benim başarım. Oğlumun ismi ile ana ailemizin oğlunun ismi Tanay. Bu tamamen benzerlik diyemem. Tabi ki oğluma hayatı boyunca hatırlayabileceği bir hediye vermek istedim. Bir kitabı hem ona adadım hem de ana karakterine ismini verdim. Kitaptaki Tanay on bir yaşındaydı en son. Benim bu kitaba başladığımda oğlum dört yaşındaydı. Yani ondan esinlenemedim. Fakat bir zamanlar herkes on – on bir yaşındaydı. Bu bana yetti o çocukları anlatmak için. Bu bir şehrin ve onların çocuklarının hikâyesi. Birazı gerçek birazı hayal.
Kitapta Antalya’yı anlatıyor ve tanıtıyorsun. Ama neden Antalya’yı anlatmak ihtiyacı hissettin?
Bana en çok sorulan soru. Ama cevabı da hiç iç açıcı değil. Neden bu kitabı yazdım sorusuna gelelim. Şahsıma ait çıkmış bir adet kitabım var. Biri de basılmak için yolculuğuna çıktı. Anlayacağınız benim Antalya’yı kullanıp da yazarlık dünyasına adım atmama ihtiyacım yok. Hatta bu iki kitap ve daha sonrası beni bambaşka yerlere götürebilir. Sadece ikinci kitabımın fikri bile yokken Antalya’ya ait kültür eserlerine ve ürünlerine bakayım dedim. Son yıllardaki hiçlik beni bu kitabı yazmaya itti. Açarsam biraz, Antalya’yı anlatmayı geçtim, konusunun önemli bir bölümü Antalya’da geçen roman dahi yok. Anı kitabı var bir iki tane onun sadece bir kısmında geçiyor. Kişiler doğdukları, okudukları, çalıştıkları yeri anlatırken sıra ancak Antalya’ya geliyor. Onlarca yazara sahibiz ama kimse nedense Antalya kitabı yazmamış. Araştırma-inceleme-derleme-akademik türlerde yazılmış, kurum ve kuruluşlarca basılmış. Kütüphanelerdeki Antalya kitaplıklarına giderseniz anlarsınız beni. Kent müzesi kütüphanesi bana göre en kapsamlı Antalya kütüphanesi sahip ama okunması diğerlerine göre kolay ve popüler olan roman formatında 129 yıl önce yazılmış Kara Bibik’ten başka roman yok. O da kırk sayfalık uzun hikâye ve Demre’nin bir köyünde geçiyor. İstanbul ile kıyaslarsak adamların bizi taşra görmesi çok doğal değil mi? Sinemada yokuz, müzikte yokuz, heykelde yokuz, sanatın bütün dallarında yokuz desek haksız çıkmam. İstanbul romanlarını bugün toplasanız bir kütüphane çıkarırsınız. Antalya romanlarını toplasanız sadece Antalya’nın Çocuklarını bulursunuz. Bir şehrin bütün kültürel eserleri antik çağlardan, Roma’dan, Selçukludan ve Osmanlıdan geliyorsa ve bugün bizi geçindiriyorsa geleceği de düşünmek gerekmez mi? Paris’te geçen filmlerin sayısını inanın kimse sayamaz. Orada geçen kitapların isimlerini toplayan kişi sırf isimlerini yan yana yazsın kitap bile çıkartır. Ondan sonra da 2015 yılında dört bomba aynı anda patlamasına rağmen bırakın turizm krizini Avrupa Futbol Şampiyonasına bile ev sahipliği yapar. Çünkü Paris, kendini devamlı yenileyen kültür başkentlerinden biridir. Kültürüne sahip çıkmış Barcelona’da sadece futbol ve deniz yoktur. Ben de madem kimse yapmamış ve yapmıyor elimi taşın altına soktum. Ve bu kitap ortaya çıktı.
Bu sürecin çok zorlu olduğunu biliyorum. Biraz bize anlatır mısın?
Henüz Rus uçağı düşüp de Antalya ekonomisi krize girmeden önce başlamıştım. Hiç unutmuyorum 2015 yılının Eylül ayıydı ilk satırlarını yazdığım zaman. Aradan geçen aylar içinde Aralık ayında uçak düştü. Ocak ayının ortasında ben kriz yüzünden tam yedi ay işsiz kaldım. Antalya dışına gitsem çalışmaya devam edeceğim ama Antalya içinde kalma arzusuyla turizm haricinde sekizinci ay iş bulabildim. Benim gibi evli ve çocuklu aileler için yazdığımı bu zamanda anladım. Bu kitap bu şehrin hayatını birden ya da bir süre sonra değiştirmeyecek. Ama Hasan Tahsin’in ilk kurşunu gibi düşünün bu kitabı. Bu kitaptan sonra birçok yazarımız Antalya’yı yazacak. Filmler çekilecek, şarkılar ortaya çıkacak. Antalya, kültür dünyasına sadece ev sahibi olup da geçici konaklamaların yerine kalıcı eserleriyle bilinecek. Yazma süreci çok sancılıydı benim için. Kitabın yarısı işsiz bir Tansu’nun elinden çıktı. Buna rağmen satırları okuyunca ne kadar kötü olursam olayım hep umut verdiğimi göreceksiniz. Bu şehre her zaman inandım. Şimdi oku(ya)mayan bir topluma kitabın çıktı diyerek açıkça Don Kişot’luk yapıyorum ki anlatamam. Cahilinden okumuşuna (tahsili kastediyorum) kitap yazdım diyorum ve okuyarak destek verin diyorum. Herkesin gözlerinde kısa süreli bir ışık oluyor ama işin içine okumak ya da destek olmak girince o ışık birden sönüveriyor. Bunu ne yazık ki her süreçte yaşıyorum. Yazmak zordu kendi açımdan. Ama bu kitabı bastırmak ve okura ulaştırmak anlatılmaz yaşanır. Sırf bunu anlatmaya bir gün niyetleneceğim ve kitabı yazacağım.
Kimlerden destek gördün? Kimlerden göremedin?
En başta senden destek gördüm. Okudun ve haberini hemen yaptın. Hala da içinden geldikçe haber desteği veriyorsun. Antalyaspor Derneğinden destek gördüm. Önceleri manevi destekti. Nafiz Tanır Bey kitabın her aşamasını soruyordu. Büyük yayıncıların sayesinde bu kitap çok iyi bir yerde olabilirdi ama bunun için bütçe bulmak gerekecekti. Burada öyle bir destek, haberi olan belediyeden, kurumlardan ve kuruluşlardan gelmedi. Tek başına tek tek yayıncı arayarak ve hep ret edilerek umutsuz olduğum dönemde kitaplaştı. Sonrasında Antalyaspor Store kapısını açtı bu kitaba. Ben de ürünlerin satışına katkı olsun diye burada satışına başlattım. Geçen günlerdeki kongrede de üyelere dernek kitabımı dağıttı. Çok büyük bir destek verdi. Konyaaltı Belediyesi, kitap fuarına sadece bu kitabı alarak destek verenlerden biri oldu. Diğer belediyeler Kasım ayından sonra kitabın reklam panolarında olması yönünde ılımlı cevaplar veriyorlar. 07 Gençlik ve Grup 1966 taraftar dernekleri de manevi destek veriyor. Onlara çok teşekkür ederim. Bir çocuğu nasıl birkaç günde Antalyasporlu yapabilirsiniz sırrı bu kitapta. Okutun ve gerisine karışmayın. Büyük ihtimalle İstanbul merkezli kulüpler bu kitabı yasaklatabilir. Bu işin esprisi tabi ki. İlerde onlarca proje var.
Kitabın hedeflerine geldi sıra. Son cümleden de büyük hedef algılıyoruz. Nasıl olacak peki bu?
Önce Antalya halkı bu kitabı sahiplenecek. Sonra da bu halkın önemli organları yurtdışına bu kitabı götüreceklerdir. Bu kitap Antalya’da geçen bir hikâye anlatan basit bir kitap değil. Aksine Antalya’yı hiç olmadığı gibi anlatan önemli bir eser. Turizme faydası azımsanmayacak kadar büyük bir eser. Hala Antalya, seyahat acentalarının kataloglarında, tanıtım filmlerindeki gibi bir şehir. Ben hiç Paris’in tanıtım filmini izlemedim. Gerek de yok. Tonlarca onlarca filmden ve kitaptan etkilendim. Bugün de aynı yöntemle onlara ulaşmalıyız. Kitap hala bir yerlerde insanlar için çok önemli. Adım adım gidelim dediğim bu. Bu kitabın başarısından sonra diğer kitaplar, filmler gelse bu sefer ucuz tatilin adresi olmaz bu şehir.
ANTALYA'NIN TANITILMASI
Antalyaspor bu şehirde ne kadar önemli? Ne kadar katkısı olur bu kente?
İhsan o kadar önemli ki, bunu Avrupa’da bir yerde soramasın. Çünkü onlara saçma gelir bu soru. Bizim içinse normal bir soru. Her şey zihniyet başlar zihniyetle biter. Ne düşünüyorsan O’sun. Bu şehir de ne düşünüyorsa O’dur. Tanıtım eksiklikleri diyorum. 1980’lerde başlayan turizmde otel yapalım ve turist getirelim kısmına odaklandık. İşin bu kısmından da hala öteye geçemedik. Reklam için elinde neler var? Bir doğal güzellikler ve tarih var. Bunu nasıl kullanırsınız? Göstererek ve gezdirerek. Nasıl gösterdik? Videolarda ve kataloglarda. Nasıl gezdirdik. Rehberler diller dökerek. İnsan gelirken nelerle karşılacağını bilmeli. Bugün bütün filmler ve diziler İstanbul’da çekiliyor. Bilmediğimiz semti ve ilçesi yok. Çünkü devamlı buraları anlatılıyor bize. Hayatımda ilk defa 18 yaşımda tek başıma İstanbul’a gittim ve hiç yabancılık çekmedim. Hatta gözümde büyüttüğüm gibi değilmiş dedim. Aynı şey burası için geçerli olmalı. Bunun için kültür sanat dedim. Ama reytingi başka ne getiriyor? Spor. En çok izleneni ve takip edileni hangisi? Futbol. Sen de var mı böyle bir futbol aracı. Evet var. Hem de ülkenin en üst liginde.
Kitap Fuarı'nda görüşmek dileğiyle
Bir kitap üç yüz yıl sonra okunuyorsa onun yazarı ve kitabın kahramanları ölümsüzdür. Antalya’nın Çocukları’nın ölümsüzlüğünü sağlamak için yaşıyorum. Gelin kitabınızla Antalyaspor Store’larda ve kitapevlerinde buluşun. 20-29 Ekim’de Konyaaltı kitap fuarında görüşmek dileğiyle.